 Zaman, iki hareket arasındaki süredir. Hareket ve maddenin nesnel hali zamanla belirir. Zamanın olmadığı yerde ,  nesnellikte yoktur. Bu nedenle zaman, cismin kesinlikle belirleyici  faktörüdür. Hareketin hızı zamanın da hızıdır. Görelilik ve kuantum  varsayımlarına göre zaman ile uzay birbirleriyle doğrudan ilişkili ve  bağlantılıdır. Zaten zaman ile uzay birlikte anlamlıdır. Biri olmadan  diğerinin olması mümkün değildir.
Zaman, iki hareket arasındaki süredir. Hareket ve maddenin nesnel hali zamanla belirir. Zamanın olmadığı yerde ,  nesnellikte yoktur. Bu nedenle zaman, cismin kesinlikle belirleyici  faktörüdür. Hareketin hızı zamanın da hızıdır. Görelilik ve kuantum  varsayımlarına göre zaman ile uzay birbirleriyle doğrudan ilişkili ve  bağlantılıdır. Zaten zaman ile uzay birlikte anlamlıdır. Biri olmadan  diğerinin olması mümkün değildir.
Elektrik yükünün çevresindeki elektrik alanı , o elektrik yükünün bir  bağlantısıdır. Tıpkı bunun gibi geometri ile kinematik 'den oluşan eğri  yada düz uzay-zaman metrik alanı da maddenin bir  bağlantısıdır. Elektrik yükü olmadıkça, elektrik alanı nasıl olmaz ise ;  maddesiz bir '' metrik alan'', eş anlamıyla '' uzay-zaman '' da  varolamaz. uzayla zaman, düşünsel tasarımlar değil , maddesel nesnenin  içinde bulunan nesnel zaman-uzay madde somutluğundan oluşmuş bir  bütündür. Böylece uzayın boyutları kadar zaman boyutunun kendiside uzay  boyutlarının bir devamı niteliğinde bir nesnel boyut olarak  varolmaktadır. Madde özünde ışıma kuantlarından oluşan bir yapıdır. Bu  ışıma kuantları kendilerini özde zamansal bir varoluş olarak, bir  frekans olarak bir zaman yapısı olarak ortaya koyarlar. Zaten Birleşik  Alanlar Teoreminin özündeki ana fikir 'de ışık kuantları düzeyinde elektrik  alanı - manyetik alanı ve gravitasyon alanlarını tek bir  alan yapısı altında formüllemekten başka bir şey değildir. Bu ise  elektro-gravitasyon alanı denebilecek yeni bir alan anlayışını  öngörecektir. Eğer elektrik- manyetik ve gravitik alanlar içerisinden  zaman kayması -boyut değişimi hadiselerini açıklayabilirsek bir Birleşik  Alan Kuramı anlayışına sahibiz demektir.
Einstein izafiyet  teorisini ortaya attığından bu yana, fizikçiler dünya üzerinde 4 boyut bulunduğunu kabul ediyorlar.(Hatta yerçekiminin kendisi bile 3 boyutlu uzayın bir dördüncü boyuta doğru eğim yaparak bükülmesidir.) O  zamana kadar bilinen ve kabul gören 3 boyut olan uzunluk, yükseklik ve  genişliğe ek olan diğer fiziksel boyut ise zaman olarak biliniyor.  Matematiksel olarak da kabul gören 4'üncü boyut, diğer 3 boyuta eşit  değer taşıyor. Ancak insanlar dünya üzerinde 3 boyutta, her yönde  hareket edebiliyorlar yani, yukarı ve aşağı, sola ve sağa, ileri ve  geri. Ancak zamanda sadece ileri doğru hareket edebiliyorlar, zamanda  geriye doğru hareket hiçbir zaman gerçekleşmiyor.Fakat fizik  kanunlarında, zamanın geriye doğru hareket edemeyeceğini söyleyen bir  kural mevcut değil. Zaten Einstein'in bu konuda ispatladığı hareket  denklemi de zaman geriye döndürüldüğünde gayet iyi çalışıyor. Ancak  henüz hiç kimse zamanda geriye seyahat etmeyi başaramadı.
Zaman, değişmeyen değişimler bütünüdür. İnsanlar zamanı doğrusal (lineer) biçimde  algılıyorlar. Zaman aslında doğrusal değildir. Bilinmeli ki zaman,  uzay gibi eğrilebilir-katlanabilir-genişleyebilir, daraltılabilir bir  yapıdır. Zaman çok esnek ve çok boyutlu olan elastiki bir akımdır(eğer  onu doğrusal bir akış gibi görürsek). Ve zaman üstüste bindirilip  katlanabilir bir yapıdır. Bir zaman noktası bir frekans yapısında olup  başka zaman frekanslarıyla senkonize biçimde örtüştürülüp  çakıştırılabilir.Bir bakıma zaman, toplumumuzun onu ölçtüğü gibi  doğrusal biçimden çok daha farklı ve karmaşık olan bir şeydir.
Zaman kimilerine göre kendi üstüne doğru bir sarmal çizerek geleceğe ve  geçmişe uzanan sonsuz bir sarmal yapıdadır (Zaman akımı salyangozun eğri  sarmal çizgileri gibi kendi üstüne bükülüp kapanarak sonsuza uzanan  çizgilermidir?). Zamanı daha iyi tanımlayabilmek için bir kutu içindeki  bir film rulosunu düşünelim. O ruloda birbirinden ayrı kareler(zaman  çerçeveleri) içinde görüntüler vardır. Tüm zamanları içine alan ''sonsuz  şimdi'' ye bir rulo halinde baktığımızda, böyle ayrı ayrı zaman dilimi  çerçevelerinin olduğunu görmek kolaydır. Bununla birlikte eğer onlardaki  sürekliliği anlamak isterseniz, dördüncü boyutta duran bu üç boyutlu  film rulosunu bir projektörden geçirmek zorundasınız. Böylece dördüncü  boyut üstünde hareket eden bilincinizin bir tür projektör olduğunu  söyleyebiliriz ve o film kareleri ister geçmişinize ait olsun, ister bu  yaşamınıza ait olsun ister gelecekteki görüntülere ait yaşamlar olsun, o  film rulosundaki karelerden birine her ne zaman bakarsanız, o çerçeve  içindeki donmuş resmi görebilirsiniz. Ancak, sürekliliği görmek  isterseniz, film rulosundaki her bir karenin birbiri ardına başından  sonuna dek dördüncü boyut doğrultusunda ilerleyen bilincimizin üstüne  yansıtılarak göz önünden geçirilmesi lazım. Fakat zaten tüm zaman  kareleri (zaman dilimleri)nin hepsi o film rulosunda mevcuttur.
Bir çok kez ben şimdiden söz ederken, bu ''şimdi'' sizin  için çok daha ileri bir tarihte yaşanacaktır. Ben bir dördüncü boyut  varlığı olarak üçboyutlu olayları hepsi aynı anda oluyormuş gibi  görürüm. Yaşanan olaylar dizisi sizin için bir yol boyunca doğrusal bir  yer işgal etmiştir. Sizin bu kavramı hemen kavramanızı bekleyemem, ama  size bu konuda basit bir benzetme sunabilirim: Eğer elinize bir sinema  filminin rulosunu alırsanız, o bakıldığında doğrusal zamanın bir  kronolojisini temsil edecektir. Ancak o sizin elinizdeyken, potansiyel  zamanın tümü aynı anda sizin elinizdedir; onun tümü şimdi' dedir. Filmin on üçüncü dakikasında ne olabileceği hakkında konuştuğunuzda, onu  görmek için on üç dakika beklemeniz gerekmez. Bir başkasının  geçmişinin olduğu gibi, geleceğinin o bölümü de şimdi sizin  elinizdedir.Bu bakış açısında ''zaman'' kapalı dairesel bir realite  olarak karşımıza çıkar.
Zaten kendi evrenimizin boyutları içerisinde zaman fenomeninide  içerisine alacak bir Birleşik Alan Kuramı sonucunda üst boyutlara  geçebilmek ve başka zaman
yada uzay noktalarına geçit verebilecek fizik  dinamiklerindede değişmeler yaratabilecek bilgiye sahip olmuş oluruz.  Zaman yolculuğunun mümkün olması için klasik anlamda lineer olarak  düşündüğümüz sürekli /kesintisiz bir zaman çizgisi anlayışı yerine,  zaman çizgisini oluşturan her bir noktasal AN ' ın birbiri ardına  sıralanmasından oluşmuş kesikli bir zaman çizgisi anlayışını kabül  etmeliyiz. Yani zaman akışı sürekli bir akış değil kesikli /titreşimli  bir akıştır.
Her bir an bir dalga vuruşunu ifade eder. Aslında zamanın  fizik yapısıyla ışık enerjisinin fiziksel yapısı arasında doğrudan benzer  bir ilişki vardır. Bu gibi zaman akımının kendiside hem dört boyutlu bir  bakış açısında kendi içinde kesiksiz bir bütünlüktür. Hemde 3 boyutlu  bir bakış açısı içerisinde parçacıklı kesikli bir akıştır. Bu durum  ışığın bir parçacık akımımı yoksa sürekli bir dalga akımımı olduğu  sorusuyla benzer bir tartışma sorusudur. Hatta aynı meselenin bir diğer  şeklidir desekte yanlış olmaz. çünkü zaman akımı ışık enerjisiyle  fiziksel ve matematiksel bir bağa sahiptir. Hareket, zaman ve mekan  içinde tanımlanır. Zaman ise mekanı (uzayda bir noktayı) temsil eden  enerji dalgasının dördüncü boyut çizgisi boyunca yer alan önceki ve  sonraki salınım değerlerinin bir toplamıdır. Geçmiş - gelecek ve şimdi  olmak üzere üç zaman dalgası vardır.
Bu üç zaman dalgası bir 4.boyut uzayında yanyana gelirler. 3 boyutlu uzayda ise farklı zaman boyutları iç içe geçmiş yada üst üste  binmiş frekanslar dizisi olarak algılanır. Zamanın bir çok tanımı  vardır.
Peki zamanın bir alt sınırı, yani elemanter bir zaman varmı  dır? Enerjiyi kuantlaştırabildiğimize göre evrendeki sinyallerin  maksimum bir hızı olduğuna göre bu gayet mantıklı bir sorudur. En kısa  zaman var mıdır? sorusu, sinyallerin yayılma hızının sınırlı oluşu  yüzünden, en kısa mesafenin var olup olmadığı sorusuyla aynı şeydir.
En kısa zamana en yüksek frekans tekabül ettiğinden, en  kısa zaman sorusu, aynı zamanda enerji kuantumu için bir tavan değeri  olası gerekir. Ve bu en yüksek frekans değeri ışık hızında titreşen bir  foton noktasını temsil eder. Ve foton lineer hız olarak(ışık hızı)  zamanın akış hızıyla eşdeş bir hıza sahiptir eğer bir foton hız frekansı  olarak yaklaşık 12,3 x 10 * üzeri 22 Hz / sn 'lik bir titreşim hızına  erişir ve bu frekansın ötesine geçerse bizim boyutumuzu terk eder. Yani  bir üst boyuta bir üst hız frekansı denen başka bir zaman akış hızı  içerisine girer. Işığa ait dalga boyunun kısalmasıyla ışığın frekansıyla  doğru orantılı olan enerji değeri de büyür.Kısaca dalga uzunlığunun  giderek kısalması ile enerji değeride giderek yükselir. Ve ışığın en  yüksek titreşim hızı olan ışık hızına karşılık gelen yüksek frekans  düzeyinde ışık vibrasyonları en yüksek hızda titreşirler ve en yüksek  enerji değerine ulaşırlar. Ve bu enerji düzeyi bizim boyutumuzun kuantum  enerji düzeyini simgeler. Bu enerji duvarının bir frekans sıçraması ile  aşılması ile bir başka kuantum enerji düzeyini ifade eden bir üst  boyutun kuantum enerji havuzuna yani üst evrene geçmiş oluruz. Nasıl 'ki  enerjinin kendi içerisinde frekanslar şeklinde kuantum enerji fazları  şeklinde geçişler varsa boyutsal düzlemler arasında da enerji yasalarına  dayalı bir geçişten bahsedebiliriz. Ve bu yeni boyutta en kısa zamanın  genişliği bizim boyutumuzun iki katıdır.Bir foton yada ışık dalgası  ışığın hız duvarını üç boyutlu uzayda lineer bir yayılma hızıyla  geçemez. Ama bir dördüncü boyut doğrultusunda açılım gösteren ışığın iç  titreşim hızı sayesinde yerinde titreşimler şeklinde bir hızlanmayla  ışık titreşimleri kendi yayılma hızını(ışık hızını) aşarak bir üst uzaya  sıçrayabilir.Böylece üçboyutlu küresel bir enerji havuzu  oluştururcasına yayılan ışık dalgası bir dördüncü boyuta doğru saparak  ortadan kaybolur. Ve bir foton bu hızı aşarsa kendini geçmiş ve geleceğe  doğru yayarak zamanda sıçramalar yapar.
KUANTUM ALAN  KURAMI: 
Bir kaç cümle ile kuantum alan kuramı şöyle anlatılabilir: Kütle ve  enerji Einstein 'ın E= m.c2 formülüne göre birbirine  çevrilebilir. Boş uzay gerçekte o kadar da boş değildir( casimir  etkisi). Saniyenin 10 milyar kere tirilyonda biri (10* üzeri 22)  süresince ortaya çıkıp kaybolan parçacıklarla doludur. İki temel  parçacık aralarında kuantum alanını ileten parçacık yani'' kuantum  alanının kuantumu ''( Aslında bir parçacıgın alansal yapısını yine bir  parçacık cinsinden elemanter parçacık kümeleri etkisi ve dağılımıyla  açıklamak bir paradokstur) alış verişi yaparak etkileşirler. Bu yorumla  boş uzayda bile parçacık karşıt parçacık çiftlerinin sürgit  kendiliklerinden oluşup - yokolmaları (vakum çalkalanmaları)  açıklanabilmektedir. Kuantum alan kuramında parçacıkların (proton,  nötron,elektron,pozitronlar, mezonlar...) kuantum vakumunda nasıl ortaya  çıkıp kayboldukları henüz tam olarak anlaşılmış değildir. Ama Einstein'  ın genel görecelik ve Maxwell 'in elektromanyetik kuramları  çerçevesinde salt uzay-zaman levhasındaki mikroskopik noktalarda meydana  gelen bükülmelerin atom altı ölçeklerde yeni parçacıkların oluşmasını  sağlayabileceğini biliyoruz. Bu bağlamda kuantum kuramının genel  görecelik kuramının ayakları üstünde durduğunu söylemek yanlış olmaz.  Peki ama salt uzay-zaman levhası nedir. Işığın içerisinden yayıldığı  ortam tam olarak nedir. Işık gerçekten bir şey içinde mi yayılır. Yada  zaman ve uzayın çizgileri ışığın elektromanyetik alansal çizgilerinin  bir ifadesimidir? kuantum alan kuramı; ışık fotonlarının yada  dalgalarının yada elektron, proton, nötron.. gibi atom parçacıklarının  ortaya çıkış ve kayboluş süreci hakkında tam bir fikir sahibi olmasada  bu iki süreç arasında her tür parçacığın saçınıp dağılması esnasındaki  devinim süreci boyunca bu parçacıklara ait davranışların bir dizi  olasılık hesapları (kuantum dalga fonksiyonu) cinsinden ifade edilmesine  yarayan matematiksel bir teknik dildir.
Eğer zaman ve ışık  üzerine tam bir bilgiye sahip olsaydık uzay/zaman da solucan  deliklerini, boyut değiştirmeyi, karşıt yerçekimi dalgalarını, zaman  kayması fenomenini, zaman yolculuğunu tam olarak anlayabilirdik. Ve uzay  gemilerimizi ışık hızı ve üstü hızlarda zaman akımları boyunca  yürütebilirdik.
Uzay/zaman'ın düz çizgilerini istediğimiz gibi eğip -bükebilirdik.  Boşluk dediğimiz alana hayali mikroskoplarımızı yöneltip baktığımızda  orda bir ışık frekansı havuzunu görecektik. Mikroskopun görüş gücünü  arttırdığımızda karşımıza salt uzay/zaman çizgilerine bürünmüş  elektromanyetik bir köpük çıkacaktı. Ve bu boşlukta bir var olan bir  yok olan parçaçık bulutuyla karşılaşacaktık. Bu durumda kendimize  sorarız ''bir şeye ne zaman tam olarak parçacık denir ve ne zaman bu  parçacıklar boş uzayın bir ögesi olarak ele alınabilir ?'' İşte  fiziğin tüm gizemi bu atom altı ölçekteki dünyada gizlidir. Tam bu  noktada 'alan' parçacığa, parçacık 'ta alan 'a dönüşür. Ve uzay-zaman  çizgileri birbirine karışır. Kuantum köpüğünde, kuantum fiziğinin  denklemleriyle genel görecelik denklemleri birbiri içerisinde eriyerek  tek bir ''etki kuantumunun'' gizli ve derin yapısını anlatan yeni  bir denkleme dönüşür.Bu yeni denklemler parçaçıkları; üçboyutlu  uzay-zaman kafes çizgilerinin bir dördüncü boyut doğrultusunda kendi  üstüne çöküp girdaplaşarak oluşan üçboyutlu küresel ışık vorteksleri  olarak tanımlar.
Bu durum enerjinin maddesel bir parçacığa dönüşmesidir.Buna göre bir  parçacığın yok olması o parçacığı oluşturan 'kendi üstüne düğümlenen  uzay-zaman çizgilerinin' açılıp serbest kalması anlamına gelir. Bu bir  başka anlamda maddenin enerjiye çevrilmesidir. İyi ama bu durum kendi  uzay yada zaman boyutumuzun dışına çıkmak anlamına gelmez! Peki bir  parçacık orijinal haliyle zaman-uzayın kapalı çizgileri boyunca nasıl  yerdeğiştirebilir. Parçacıkla birlikte parçacığı yansıtan uzay-zaman  çerçevesini kesip başka bir uzay-zaman çerçevesi ile kaynaştırıp  birleştirmek nasıl mümkün olabilir. Belli büyüklükteki bir parçacık için  kuantum vakumu dalgalanmaları hissedilmeyecek kadar zayıftır. Böyle bir  parçacık kendi çevresindeki uzay-zaman kafesini bozup yönlendirerek  kendisini yerçekimsel bir dalga üstünde uzay-zamanın kafes çizgileri  boyunca sörf yaparcasına kaydırıp sevk edebilir.
Işığın davranışını  anlamak için hiperuzaya ve yüksek boyutlara açılmaktan başka çare  yoktur. Benim araştırmalarım göstermiştir 'ki ışık enerjisi uzayda yer  işgal eden ve uzay dan ayrı bir dalga formu değildir. Işık enerjisi uzay  dokusu yada alanı denebilecek vakum enerjisinin kendisidir. Yani buna  göre ışık, uzayda yayılan bir şey değildir.
Işık, zaman  akımı boyunca uzaysal enerji dokusunun ''kaynatılarak  köpükleştirilip dalgalar biçiminde'' geçen zaman içerisinde uzayda  yayılıyormuş gibi gösterime sokulan bir zaman dalgalanmasıdır. Işığın  yayılması, üç boyutlu enerjinin kendini üst boyuta doğru( kendi  boyutunu) açarak kendisini titreşimler biçimde uzatıp-açarak-genişleterek-  enerjinin sürdürülen hareketi biçiminde kendisini bir zaman akımı  olarak -göstermesinden ibarettir. Zaman akımı ve ışığın yayılması -içsel  titreşim döngüsü- arasında bir bağlantı vardır.Bu formüle edilebilirse  zaman akımının fiziksel bir gerçek olduğu ortaya konulabilir. Işık  enerjisinin iç titreşim modlarına doğrudan bir etki ile fiziksel olarak  zaman akımını yavaşlatmak hızlandırmak yada zaman akımının ilerisine ve  gerisine doğru uzay/zaman da bükülmeler yaratmak olası hale gelir.
Bu kuramın kuantum biçimindeyse kabaca uzayın her noktasında bir kuantum  harmonik osilatörü bulunur. Ve bu ''nokta'' zaman ' la  özdeşleştirilebilecek bir parametredir. Zamanın akım hızı ve bu harmonik  osilatörün temel ışık hızıyla özdeş hız frekansı birbirine  senkronizedir.Enerji ile zaman ilişkisine dair zamanın, enerjinin  üretilme ''ritmi'' ne daha doğrusu enerjinin kendi değerini  aynen-tekrarlama (yani kendini aynen-yeniden- üretme) frekansına bağlı  olduğunu bilmeliyiz. Alan, her yere dağılmış fiziksel bir sistem olduğu  için, her noktada aynı dalga frekansı ''f '' geçerlidir; böylece  her noktada (uzay-zaman noktası) enerjileri h x f ' nin tam sayı katları  olan ''alan tanecikleri '' yani fotonlar üretilebilir.Ve alanı  yaratanda yada düz uzay/zaman levhasına neden olan şeyde bu her bir  nokta arasındaki eşzamanlılık uyumudur. Evrendeki herşey bu ışık  titreşimlerinden bu foton noktalarından oluşur.
Titreşim  frekanslarında milyonlarca değişmeler vardır. Ancak, bilindiği gibi  hiç bir şey ışık hızından daha hızlı titreşmez. Işığa ait her bir renk  bandı yada frekansı farklı bir hızda titreşir. Bilim adamları ışığı yada  evren denen bu elektromanyetik ışık havuzunu birbirinden ayrı bant ve  dalga boylarındaki ışıma gamlarından ve hız frekanslarından oluşmuş bir  frekans havuzu gibi görüyorlar. Biz bu alana sıfır nokta enerjisi yada  kuantum boşluğu adını veriyoruz.
Eğer evreni ışık hızı frekansında titreşen tek bir ışık frekansı ve  dalga boyu bandı gibi görebilirsek (Tek bir evrensel dalga  fonksiyonu= Zaman dalgası = Bir an) ve evreni tek bir bütünsel yapı  olarak görebilirsek Einstein' ın salt uzay -zaman alanına ulaşabiliriz.
Böylece zamanın akış hızı zaman/uzay salt alanının  temel titreşim oranına (frekansına) ve devir adedine bağlı olmuş  olur. İşte zaman/uzay salt alanının bu temel titreşim devrindeki  harmonik sapmalar salt uzay/zaman geometrisinde boyutsal bir faz  değişimi olan uzay/zaman eğriliği olarak karşımıza çıkar bu bağlamda  yerçekiminide uzay/zamanla birlikte varolabilen bir fenomen olarak  ortaya koymuş oluruz.
Bir bakıma yerçekimi zaman içerisinde meydana gelen hafif bir zaman  kaymasıdır. Yani yerçekimi denen uzay eğriliği, uzay alanı içerisindeki  kuantum vakumuna ait her bir noktanın diğer bir noktayla olan  eşzamanlılık uyumunun yitirilerek zamansal bir faz farkınının meydana  gelmesi olayıdır.Ve bu da kütleçekiminin kuantum harmonik osilatöründeki  titreşimsel bir sapma olarak ortaya çıktığını göstermiş olur. Böylece ''uzay/zaman  çizgilerine bağlı bir maddeyi'' oluşturan atom-altı zerrelerin  elektromanyetik enerjisini hızlandırarak bir tür zaman kayması etkisi  denebilecek boyutsal bir faz değişimi yaratabiliriz. Ve böylelikle Philiadelphia Deneyi' nde sözü edilen geminin, ''alansal enerjilerin  karşılıklı rezonansı ve çatıştırılması ilkesiyle'' maddenin  (geminin) zaman fazında da bir değişme yaratabilmemiz ve geminin ortadan  kaybolması olanaklı hale gelmektedir. Bu deney bir yalan yada bir  fantezi ürünü olsada bu düşünce bir gerçektir!
Zamanın zaman yolculuğuna ilişkin niteliğini açıklarken şu iki soru  vardır: Birincisi zaman nelerden oluşur sorusu -birbirine kopmaz  zincirlerle bağlı tarih örgüsünden mi ya da üstüste veya yanyana konmuş "an"  lardan mı?
Bir dördüncü boyutta üst-üste binen ya da yanyana gelen iki ayrı zaman  dilimindeki- iki ayrı olayı -üç boyutlu zihnimizle hayal edebilmek  oldukça güçtür. Zaman'ı fiziksel bir uzunluk olarak görebilmeyi  başardığımızda onu eğip-bükerek geçmişin ve geleceğin fiziksel  noktalarıyla bitiştirebileceğimiz gerçeği ortaya çıkar. Zaman, çok  plastiksi bükülüp-katlanılabilen bir akıştır, bir boyuttur ya da bir  uzamdır derken 'zaman fenomeninin' enerji alanlarına bağlı bir  titreşimsel ritmin yansıması olduğunu bilmeliyiz. Uzaya bağlı bu farklı  zaman frekanslarının -birbirine devreden zaman titreşimlerinin- uzayda  yaratılacak güçlü elektromanyetik uyaranlar karşısında birbirleriyle  senkron hale gelebileceğini ve bu frekansların üstüste binip  çatışabileceğini ifade etmek istiyorum. Dev elektromanyetik düzeneklerce  'uzay-zamanın enerji vakumu' içerisinde yaratılan çatışma alanlarının  ortasına düşen insanlar ve cisimler, gemiler ve uçaklarda uzay-zamanın  makroskopik ölçeklerde kendi üstüne bükülüp- eğrilen çizgilerince  zamanda ya da mekanda kaymalara uğrayabilirler. Aslında zaman  boyutlarının dördüncü boyutta asılı duran elektromanyetik bir frekanslar  bütünü olduğunu kavradığımızda, katı sandığımız, gerçek dediğimiz tüm  yaşamımızı paylaştığımız herşey tüm binalar, bu gezegen, yıldızlar,  hatta uzay boşluğunun kendisi bile ve hatta tüm bunları yansıtan-içine  alan 'Geçmiş-Şimdi-Gelecek' dediğimiz zaman kalıplarının bile dev  bir elektromanyetik seraptan başka bir şey olmadığını idrak ederiz. Bu  bilgi bize kendi zaman boyutumuzu nasıl etkileyerek  değiştirebileceğimize dair derin bir öngörü sunar!
Sonuçta basit bir anlamda zaman makinesi modeli yüksek güç ve  frekanslarda elektromanyetik alanlar üreten bir araç olarak karşımıza  çıkar. Bu araç kendi alansal enerjisiyle ''bir alan frekansı  yapısında olan zaman'a'' doğrudan etki ederek bir tür frekans bandı  yapısında olan zaman dalgaları(boyutu) içerisinde ileri ve geri  yerdeğiştirebilir.
Zaman'ın, maddeyi oluşturan enerjinin  titreşimsel bir ritmi oluşu, zaman'ın maddeden ayrılmaz olması anlamına  gelir. Zaman burada, maddesel oluşumun yapısına karışan bir öğe  durumundadır. Öyleyse enerji denetimi ile zaman'ın akışıda(ritmi)  denetlenebilir. Ayrıca konuya şöyle bir yaklaşımda da bulunabiliriz;  Evren, doğa, insan ve zamanı ayrı ayrı düşünmek yerine, hepsini içiçe  düşünmek ve bir bütünün parçaları gibi algılamak gerekir. Öncesiz ve  sonrasız zamanı, evrenin yaratılışına paralel olarak düşündüğümüzde  ortaya evrensel zaman çıkmaktadır. Bu zaman kavramı, herşeyi içine alan  bir karekterdedir. Zaman deyince, insan aklının sınırlarını zorlayan  zaman kavramı budur.Aslında tüm evren tek bir evrensel zaman dalgası  kalıbı içerisnde kendini gösterir. Fakat zaman o kadar plastiksi bir  yapıdadır ki evrendeki madde ve enerji dağılımına bağlı olarak farklı  yerlerde farklı hızlarda akarak zaman/uzay çerçevesini delmeyecek  şekilde esneklikler gösterebilmektedir. Yani temel zaman dalgası  harmonik sapmalar ve esnemeler yapmaktadır.Ama hiç bir madde ve enerji  olağan koşullar zorlamadıkça temel zaman alanının dışına çıkmaz.
Her varlığın yapı ve konumları itibariyle, izafi zamanları vardır.  Zaman, evren boyunca ne kadar esneyip kasılsada ''zaman'ı''  heryerde geçerli olmak üzere genel bir an olarak nitelemek yerinde olur.  Buradan hareketle, doğası açısından zamanın tekliği ve sabitliği  söylenebilir. Zaman boyutlar içinde farklılıklar gösterir. Bizim için  çok önemli olan zaman olgusu, farklı bir boyutta belki hiç önemli  olmayacaktır. An,evrenin heryerinde şimdi değildir. Her yerin, her  sistemin kendine özgü bir zamanı vardır. Bu nedenle, bir olayla ilgili,  her sistemin yaşamakta olduğu zamanı, bu sistemin diğer sistemlere olan  relatif, yani izafi durumunu belirlemezsek,o olayın şimdi ve bu anda  olduğunu söylememiz imkansız olur. Bizim için şimdi ve sonra kavramları,  başka bir boyutta, farklı bir şimdi ve sonra kavramı haline dönüşür. O  halde bizim için “an” şimdi olmakla birlikte,başka bir boyutta  şimdi değildir. Acaba evren insanın bildiği üç boyuttanmı oluşmuştur?  Başka boyutlar varmıdır? Ancak zaman, mekan içinde bir dördüncü  boyuttur. Evet başka zaman/uzay süreklilikleride vardır. Zaten boyut  farkına neden olan şey farklı zaman akış hızları yada farklı zaman  fazları denen şeydir.
Aslında ne ilginçtirki kendi zaman ve mekanlarına sahip farklı boyutlar  burda bizim zamanımızda kesişiyorlar. Yani iç-içe farklı boyutsal  realiteler vardır. Ve her boyut bir temel titreşim düzeyini(temel zaman  alanını) ifade eder. Buna göre bu boyutlardan birine ait bir maddenin  titreşim frekansının bir şekilde diğer boyutlardan etkilenerek bir anda  diğerine atlaması anlaşılmaz birşey değil! Cisimler bir anda başka bir  boyuta geçiyor ve sonra yeniden kendi boyutunun frekansına dönüyor.  Zaman frekansları bizim şu anımızdan geçmiş ve geleceğe doğru açılan bir  zaman çizgisini oluşturmakla birlikte, Şu AN'ın zaman frekası  dalgasını genişletecek olursak bizim geçmiş ve geleceğimizde yer almayan  farklı bir uzay/zaman sürekliliği içerisine doğru kendimizi kaydırmış  oluruz. Bu zamanda yolculuk değildir. Sadece farklı bir paralel evrene  geçiştir. Oranın kendine göre farklı bir zaman akış hızı vardır. O boyut  bizim zaman/uzay sürekliliğimizden ayrı bir maddesel realitedir.Bilinmelidir ki geçmiş, gelecek ve şimdi,  ardardına gelen, devreler halinde birbirini takip eden titreşimler  serisidir.Şimdi'ki zaman'ı belirleyen titreşim dalgasının genliği-dalga  boyu ve vuruş genişliği üstünde bir sapma yaratarak zaman frekansları  arasında karışıklık yaratarak bir zaman diliminden diğerine  sıçrayabiliriz. Zaman çizgisinin kendisi üst- üste binen üç boyutlu  elektromanyetik frekanslardan kurulu bir hologramlar bütününü temsil  eder. Her bir an bir uzay/zaman hologramı'nı ifade eder. Bu hologramın  fiziksel yapısı 'üç boyutlu elektromanyetik bir ışık havuzu' olarak  görülmeli. Matematiksel olarak nokta hareketle çizgiyi, çizgi hareketle  yüzeyi meydana getirdiği gibi an'sal noktalar( biribirine devreden  titreşimsel atmalar)da hareketle zaman çizgisini meydana getirir. Ve  böylece üstüste binerek, yanyana gelerek birbirini tamamlayan boyutlar  silsilesi ortaya çıkar.
Aslında içinde bulunduğumuz gerçeklik zaman yolcuları tarafından  binlerce kez değiştirilmiş orijinal gerçekliğin çarpıtılmış bir hali  olabilir. İnsan anıları ve belleği de zaman ve uzay matriksinin bir  parçası olduğu için zamanın içindeki insan bu değişikliği asla fark  edemez! Bize sanki geçmiş hep aynı geçmiş gibi gelir. Ama 'gerçek'  görmek istemeyeceğiniz kadar esnek, kaotik ve plastiksi bir yapıdır.
Sonsuz geçmiş ve gelecek birbiriyle kuvantum vakumu  düzeyinde grift bir bağlantı içerisindedir. Geçmiş ve gelecek iç içe  frekanslar halinde yaşanır. Geçmiştekiler bizi kendi ''şimdi''  lerinden algılayabilecekleri gibi bizde şimdiden geleceğe ait görüntü,  ses ve bilgileri yakalayabiliriz. Tarihin değiştirilebileceği düşüncesi  çatallaşan zaman/tarih düşüncesini de beraberinde getirir. Yani geçmişi  değiştirirseniz, özgün zaman akışına -ki özgünlügü her zaman bir soru  işareti taşır zaman yolculuğu olasılığının kabullenilmesiyle beraber-  paralel yeni bir zaman akışı oluşabilir.. Nazi Almanya'sının dünya  savaşını kazandığı bir tarih bunun olmadığı bir tarihle yanyana ayrı bir  evren olarak var olabilir. Bunlara en iyi örnekler "alternatif  tarih" öyküleridir. "Paralel dünyalar" ya da "paralel  zamanlar" evrenin ve zamanın, zaman yolculuğuna izin veren yapısını  açıklar. Aslında bir gerçeklik ve tek bir dünya vardır. Fakat olası  potansiyeller sonsuzdur.Yani belki dünyada ilk söyleyen kişilerden biri  olacağım fakat zamanın derin sırrını anlayanlar sanıldığı gibi aynı  AN'da bir çok alternatif dünyanın illede bir arada olmasına gerek  olmadığını anlayabilirler. Sanıldığı gibi bir yerlerde varolduğu sanılan  ''alternatif zaman çizgileri'' sadece matematiksel olarak evrenin  olası eğilimleri dizgesinin soyut bir ölçümü olarakta varolabilir. Fakat  gerçekte olan tek bir dünyadır, bir çok dünya gerçeği değil..! Söz  konusu olan tek bir gerçekliktir.
"Zaman'ın var olduğu hangi anlamda söylenebilir?"
Çünkü Aristo'ya göre kaba bir tanımla sadece şekil ve maddenin karışımı olan şeylerin var olduğu söylenebilir. Geri kalan her şey bunlara atfedilen niteliklerdir. Zaman bir cismin (mesela bir saatin ya da yıldızların) hareketleri ile tanımlanır daha doğrusu bu "hareketlerin sayısıdır zaman". Bununla birlikte hareket cisimlerin bir niteliğidir. Öyleyse zaman da cisimlerin bir niteliği olmalıdır. Yani bir uzayda cisim yoksa orada hareketten bahsedilemeyeceği gibi zamandan da bahsedilemez.
Plotinus bu tanıma pek çok bakımdan karşı çıkar.Herşeyden önce ona göre zaman bir sayı sırası değildir ancak sayılarla "numaralanan" şeydir. İkinci olarak ona göre zaman harekete değil,hareket zamana ihtiyaç duyar.Çünkü hareket bir cismin sürekli bir "anlar serisi" içinde sürekli bir noktalar serisinde bulunmasıyla gerçekleşir.Yani Plotinus'a göre cisimler dursa bile zaman akmaya devam eder,hareket de durgunluk da zaman içinde yer alan şeylerdir fakat zaman hiç birşey içinde yer almaz.
Esasında Aristotales de tanımındaki bir eksikliğin farkındadır ve şöyle yazar:"Zamanı hareketle ölçüyoruz ve hareketi de zamanla..."
“Zaman” dediğimiz (Einstein’ın 4. boyut adını taktığı) kavram, tamamen enerji - madde ve mekan üçlüsüne bağlı bir gelişimdir; madde - enerji - mekan sistemleri sabit, değişmez kalırlarsa, zaman diye bir şey oluşmuyor. "Olay" dediğimiz kavram, bir enerji akımı veya aktarımını yansıtır. Sokaktaki insanların ve diğer öğelerin bir an için her türlü enerji dönüşümünü kestiklerini düşünün: Hiçbir insanın hiçbir hücresi enerji alış-verişi yapmayacak; dolayısıyla hiçbir organı hareket etmeyecek ve insanlar bir heykel gibi o anki konumlarında donup kalacaklar; dünya dönmeyecek, sıcaklık değişmeyecek, hava hep aynı aydınlık derecesinde kalacak, rüzgar olmayacak, vs.. Bunun anlamı, her türlü enerji akışının durmuş olması ve hiçbir "olay" olmamasıdır.
Düşünün, yukarıda anlatılan film şeridinde sahnelerde hiç bir değişiklik olmasa, her sahne bir diğerinin aynı olsa, “zaman” denilen farklılaşma belirtisi nasıl algılanabilirdi? Bir insan hiç değişmese, çevresindeki hiç bir şey değişmese, güneş hep aynı konumunda kalsa, ağaçlar büyümese, rüzgar esmese, kısacası, her şey bir resim gibi dondurulmuş olsa, zaman kavramıyla neyi kastedecektik? Dolayısıyla, “zaman”, madde -enerji- mekan üçlüsü arasındaki değişim ve dönüşümün göstergesidir. Değişim ve dönüşüm, enerjinin bir yerden başka bir yere akması sonucu oluşan bir olaydır. Bu değişim ve dönüşüm hem canlılar hem de cansızlar aleminde vardır; değişim ve dönüşümün kısa tanımı da “EVRİM” olduğuna göre, evrim hem canlılar aleminde, hem de cansızlar aleminde söz konusudur. Dolayısıyla, evrim(değişim) zaman kavramının eş anlamlısı olmaktadır. Bu anlamda ''hareket -enerji ve zaman'' aynı şeyi ifade eden üç kavramdır. Bu üç kavram tek bir kavramda birleşir bu kavram IŞIK 'tır.
0 yorum:
Yorum Gönder